Elektronik konusunda bir yerlere gelmiş insanlara baktığımda geçmişlerinde benzer hikayeler olduğunu görüyorum. Benim de paylaştığım bu ortak nokta genelde bu insanların çocukken oyuncaklarıyla güzel güzel oynamak yerine onların içini açıp bozan tipler olduğunu görüyorum. Bu açıp bozma eylemi yaramazlıktan veya zarar verme güdüsünden değil tamamen “bunun içinde neler oluyor” merakı ile yapılan şeyler… Sonrasında işi ilerletip oyuncak içindeki parçalardan farklı farklı şeyler yapmaya doğru devam ediyor. Eğer ailede elektronikle uğraşan bir dayı / amca vs… varsa işte tehlikeli durum o zaman ortaya çıkıyor: Elektronik virüsünü bir kere kapan gencimiz bir daha iflah olmuyor 🙂

Benim de elektronikle tanışmam benzer bir hikayeye dayanıyor. 9-10 yaşlarındayken elektronikçi olan dayım sayesinde elektronikle tanışıp iki led’i ard arda yakıp söndüren 2 transistörlü flip flop devresi yapmıştım. Sonra da elektronik hayatımdan çıkmadı. Dedim ya virüsü bir kere kapan bir daha kurtulamıyor…
9 – 10 yaşlarımdayken mahallemizde oturan akrabalarımıza o zamanlar yeni çıkmış olan tetris oyununu oynamaya gittiğimi hatırlıyorum. Sonra bir gün gittiğimde sonrasında adının “bilgisayar” olduğunu öğrendiğim bir alet aldıklarını gördüm. Tetristen daha güzel oyunlar oynanabiliyordu üzerinde… Ama oyunları açmak için bilgisayara bazı komutlar girilmesi gerekiyordu (tabi önce sistem disketi ile işletim sistemi (MS-DOS) yüklendikten sonra… Çünkü bilgisayarın sabit-diski yoktu. Sonrasında o da alındı. Tabi oyunları açmak için hala evin ablasından yardım almak gerekiyordu. Oyun açmak için gerekli komutlar çok zor değildi aslında. Oyunun klasörüne girip çalıştırılabilir dosyanın ismini yazıp enter’a basmak yeterliydi.
>>CD oyun
>>cd pre2
>>pre2

Prehistorik 2 bugün bile hala zevkle oynayabileceğim bir oyun…
Evin ablası üniversite okumak için başka şehre gidince iş başa düşmüştü. Artık komutları öğrenip oyunları kendim açabiliyordum. Hatta disketten bilgisayara kopyalama filan bile yapmaya başlamıştım 🙂 Bir de hasbelkader tanıştığım QBASIC diline iyice merak sarmaya başlamıştım. Programlamaya olan merakım da böylece başlamış oldu. O zamanlar yayında olan bir iki dergiden biri olan PC World dergisinin sonlarına doğru yayınlanan Qbasic köşesindeki sayfalarca kodu elle yazıp sonrasında çalıştırmaktan büyük zevk aldığımı hatırlıyorum. Sayfalarca kod dediğim şey de ekranda baloncuklar çıkaran veya ekrana analog saat çizdiren bir program oluyordu genelde…

Sonralar dayım (ah dayı ah 🙂 bir yerlerden 286 işlemcili bir bilgisayar bulmuştu. Ama bu renkli ekrana sahipti. O bilgisayarla yapılabilecek herşeyi yapmıştım sanırım.
Sonunda lisede hazırlık senesinin yaz tatilinde yeni bir bilgisayarım oldu. Artık Türkiye’de internet de kullanılmaya başlanmıştı. Yeni bilgisayarımda Qbasic’ten Visual Basic’e terfi ettim. Artık görsel Windows programları yazabiliyordum. O zamanlar yeni öğrendiklerimle bilgisayarın paralel portundan kontrol uygulamaları yapmaya başlamıştım. Hatta yaptığım ufak bir sürücü devre ile odamın lambasını bilgisayarımdan kontrol ediyordum. O zamanlar insanlık için küçük benim için büyük şeylerdi bunlar. Yine bu blogumun atası diyebileceğim “Bilim Online” adlı siteyi açıp bilgilerimi paylaşmaya başlamıştım. O zamanlar elektronik konusunda Türkçe kaynak hiç denecek kadar azdı. Paralel port kontrolü ile ilgili bulduklarım Türkçe’ye çevirip yayınlamıştım. Bilim Online adlı sitemin halini arşivlerde görebilirsiniz.
Lisede okurken elektronikle ve bilgisayarımla uğraşmak dersleri ihmal etmek anlamına geliyordu. Üniversitede elektrik – elektronik bölümünü kazanınca artık bu sevdiğim alanlarla daha çok ilgilenebileceğimi düşünüyordum. Daha da ötesi benim gibi elektroniğe meraklı kişilerle bir arada okuyacağımı düşünüp heyecanlanıyordum. Ancak işler hiç de umduğum gibi olmadı. Üniversite benim için büyük bir hayalkırıklığı oldu. Ve bu sonra yaşayacağım hayalkırıklıklarının ilki olacaktı…
Bölümümdeki arkadaşlarımın birçoğu hiç de beklediğim gibi elektronik meraklısı değildi. Eczacılık, tıp gibi bölümleri de yazıp olmayınca bu bölüme gelmişti. Ah şu eğitim sisteminin gözü çıksın…
Bütün bunları neden anlattığımı bilmiyorum. Oyuncaklarının içini açan çocuklardan buralara geldik. Sanırım yaş ilerledikçe insanda bir nostalji ihtiyacı oluyor. Ben de onu gidermiş oldum…
Sizin elektronikle tanışma hikayeniz nedir? Lütfen yorumlarda paylaşın…