Elektronik maalesef ülkemizin değerini anlayamadığı bir alan. Vizontele filmindeki “Deli Emin” karakteri aslında elektronikle uğraşan kişilere yönelik yakıştırılan imajı yansıtır. Bir de Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı “Sakar Şakir” filminde televizyona çıkmaya çalışan adam tiplemesi vardır. Elektroniğe dair, filmlerden aklımda kalan tiplemeler bunlar.
Elektronikle nasıl tanıştığımı daha önce yazdığım bir yazıda paylaşmıştım. Bir çocukluk hobisi olarak başladığım bu alan benim mesleğim oldu. İşin daha çok yazılım ağırlıklı kısmında olmama rağmen kendimi hala elektronik mühendisi olarak görüyorum.
10-12 yıllık ar-ge mühendislği sonrasında son yıllarda “yandan” yaptığım danışmanlık ve eğitim verme işlerini bu yıl tam zamanlı bir işe çevirdim. Şu anda da hem firmalara hem de bireylere gömülü sistemler konusunda eğitim ve danışmanlık yapıyorum. Bu vesile ile farklı sektörlerde firmaları tanıma imkanım oluyor. İş yaptığım ve tanıştığım tüm firmaların ortak problemi “yetişmiş insan gücü” (Hangi sektörün değil ki? ). Tabi ki gündemdeki en büyük sıkıntı “ekonomik sıkıntılar” ancak hali hazırda işleri yürüyen, müşterilerine hizmet veren ve ekonomik olarak o kadar da sıkıntısı olmayan firmalardan bahsediyorum. O problemleri olan firmalar zaten eğitim ve danışmanlık gibi işlere para ayıramıyor.
Lisans eğitimimde okuduğum bölüm “elektrik – elektronik mühendisliği” idi. Aslında problemlerin bir kısmı burada başlıyor. Eğitim sistemimizin genel problemleri dışında burada sadece kendi alanıma odaklanmaya çalışacağım. Kişisel görüşüm elektronik mühendisliğinin kendi adıyla anılacak bir lisans programı olmayı hakeden bir alan olduğudur. Elektrik mühendisliği ile paylaştığı ortak bir taban olmasına rağmen aslında çalışma alanları olarak oldukça farklı olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla benim de mezunu olduğum elektrik – elektronik mühendisliği bölümlerini çok anlamlı bulmuyorum. Ayrıca gördüğüm kadarıyla bölümlerin içeriklerinde de bir standart yok.
Bu bölümlerin genellikle iki alandan birisinde güçlü olduğu görülür. Tabi son dönemde arka arkaya açılan üniversiteler ile herhangi birinde güçlü olmayan bölümler de olması bizi şaşırtmaz. Eğer bir elektronik meraklısı olarak elektronik ağırlıklı bir bölüme düşerseniz kendinizi şanslı sayabilirsiniz. Elektronik meraklısı biri olarak elektronik bölümünde okuma şansınız olduysa yine şanslı sayılabilirsiniz. Ancak girdiğiniz bölümde sizden başka kimsenin böyle bir merakı yoksa bu durumda da biraz şanssızlık sayılabilir.
Elektronik alanında sıkı işler yapan arkadaşlarıma baktığımda ortak özelliklerinin genelde çocuk yaşlarda bu alana ilgi duymaları ve bu ilgilerinin peşlerinden gitmeleri olduğunu görüyorum. Elektronik bölümünde okuduktan sonra elektronik alanında çalışanların oldukça “istisna” olduklarını söyleyebilirim. Yani elektronik mühendisi olarak yetişmek biraz “şans” seviyesinde bir durum. Bu durum halihazırda bir elektronik sektörü olmayan (ya da yok denecek kadar küçük olan) ülkemizde bir sorun oluşturmuyordu belki. Yani bu bölümü okuyanlar bu alanda “gerçek anlamda” yapacak iş olmadığını görüp ya farklı alanlara kayarlardı ya da yurt dışına gitmeyi tercih ederlerdi.
Son zamanlarda eğitimler verdiğimi söylemiştim. Bu eğitimleri verdiğim kişilerin büyük çoğunluğu elektronik, elektrik-elektronik, mekatronik mühendisliği mezunu mühendisler oluyor. Bu kişilere C programlama, gömülü sistem programlama gibi konularda eğitimler veriyorum. Eğitim vermeye başladıktan sonra aslında ne kadar zor bir şeye kalkıştığımı farkettim. Aslında lisans seviyesinde halledilmesi gereken birçok konuyu mezun olmuş ve 2-3 sene tecrübeli mühendislere anlatmak durumundayım. Tabi bu durum bu insanların suçu da değil. Kendi aldığım lisans eğitimini de hatırladığımda birkaç değerli hocamı tenzih edersem kendim de “bilinçli” bir mühendislik eğitimi aldığımı söyleyemeyeceğim. Mühendis olarak çalıştığım sürenin büyük bölümünde kazandığım parayı “C dilinde kod yazarak” kazandım diyebilirim. Ünivesitede C programlamayı sadece 1 dönem gördüğümüzü, gelen kişinin bilgisini aktarmakta çok da maharetli olmadığını ve kendi merakımla öğrendiğim için arkadaşlarıma da yardımcı olduğumu hatırlıyorum. Dersin adı da C değil C++ idi. (İkisi de farklı dillerdir halbuki) O dersin bize neden verildiğine dair de kimsenin bir fikri (belki dersi verenin de ) yoktu. Bugün eğitim verirken en çok karşılaştığım zorluk C dili bilinmeden gömülü sistem programlama konusunda daha ileri konulara geçmenin imkansıza yakın olması. Ancak C dili de maalesef 4-5 günlük bir eğitimle halledilebilecek bir konu değil. Belki lisans eğitiminde 2 dönemlik ders ve sonrasında uygulamalarla belirli bir seviyede öğretilebilir. Bugün C dili yaptığımız işlerde çok önemli bir bölümü içeriyor ancak mühendislik bölümlerinin bundan haberi yok gibi.
Burada elektronik mühendisliği ile ilgili işlerden kastettiğim büyük oranda elektronik ürün geliştirme yani ar-ge mühendisliği (ür-ge de diyebiliriz, ikisi arasındaki fark ve benzerlik konusuna burada girmiyorum). Son dönemde özellikle de savunma sanayiindeki projelerin artışı ile ar-ge mühendisliği pozisyonlarında bir artış var.
Tabi tek konu “C dili” değil. Elektronik alanında temelde donanım ve yazılım olarak ayırırsak elektronik temelleri, devre tasarımı gibi konuların da önemli olduğunu görüyoruz. Sonrasında sektöre göre değişmekle birlikte otomatik kontrol, güç elektroniği, sinyal işleme gibi konular ağırlık kazanabiliyor.
Zaman zaman da öğrenci arkadaşların davetleri üzerine üniversitelere gidip onlarla sohbet etme şansım oluyor. Ayrıca yine öğrencilerden çok miktarda soru alıyorum. Bu soruların ortak noktaları elektronik mühendisliğinde çalışma alanları veya gömülü sistemler konusunda çalışmak için ne gibi özelliklere sahip olunması gerektiği ile ilgili oluyor. Buradaki sıkıntılardan birisi de bölümü okurken öğrencilerin aslında ileride nasıl bir alanda çalışacaklarını veya çalışma isteyeceklerini bilememeleri. Tabi bu durum tüm eğitim sistemimizdeki temel sorunlardan bir tanesine dayanıyor. Meslek seçimlerimizi bilinçli şekilde yapamıyoruz. Erken yaşlarda başlaması gereken mesleki yönlendirme üniversite sınavı girişi öncesi ve çok stresli geçen bir dönemde, belki de sadece bir rehberlik hocasının “yönlendirmesine” kalıyor.
Elektronik mühendisliği ile alakalı olarak gördüğüm sorunlardan birisi de gösterilen derslerin hepsinde bir standart olmaması. Kimi bölümlerde C dili gösterilirken diğerinde Java, kiminde 8051 mimarisi gösterilirken diğerinde 8086 (PC mimarisi) gösterilebiliyor. Belki diğer sorunlar arasında bu çok daha küçük olarak kalıyor olabilir.
Eğitim sistemimizle ilgili problem artık hepimizin malumu. Ancak burada konuyu sadece elektronik mühendisliği ile sınırlı tutmaya çalışıyorum. Gördüğüm kadarıyla sektörümüz “kan ağlıyor” ve hep konuşulan o “katma değerli” üretimi gerçekleştirmeye en yakın sektörlerden birisinin elektronik olduğuna inanıyorum. Aslında içine elektroniğin “sızmadığı” bir alan hemen hemen kalmadı da diyebilirim. Yani artık bir karar vermemiz gerekiyor. Ya gerçekten konuştuğumuz kadar gerçekten katma değerli üretime yönelmeli ve elektronik gibi alanları nasıl ihya edebileceğimize odaklanmalıyız.
Mesleki eğitimi maalesef ideolojik ve benim saçma bulduğum bir şekilde öldürdük. Bugün meslek liseleri artık kimsenin tercihi olmayan ve “başka hiç bir yere girememiş” öğrencilerin gitmek zorunda oldukları okullar durumuna getirilmiş durumda. Bu imajı değiştirmeye çalışan ve gerçekten içerikli okullar açıldığını da görüyoruz. Hatta artık ara eleman sıkıntısından bunalan sanayicilerin kendileri okullar açıyor.
Elektronik benim hem kendi gönül verdiğim bir alan hem de ülkemiz için de büyük bir şans olabileceğini düşünüyorum. Kaldı ki artık yüksek teknoloji konusunda ne iş yapıyor olursanız olun yolunuz elektronik ve yazılımla kesişecektir. Umarım bu ülkemiz bu alanın değerini anlamaya (gerçekten) başlar!