İnternette yaptığım paylaşımlar sebebiyle birçok arkadaştan, özellikle de üniversite öğrencisi arkadaşlardan tavsiye talepleri alıyorum. Bunların bir kısmı teknik içerikli olmakla beraber büyük bir çoğunluğu bölüm, ders, uzmanlık alanı ve kariyer seçimi konularında oluyor. Aslında tavsiye vermekten biraz uzak durmaya çalışıyorum. Çünkü aslında alan veya meslek seçimi gibi şeyler biraz evleneceğin kişiyi seçmek kadar kişisel konular. Yani başkasının tavsiyesi ile karar verilecek şeyler değil. Burada tek bir tavsiye verecek olursam o da bu tür konularda birçok kişiden “fikir” alıp en sonunda kendi kararınızı vermeniz olur.
Burada bahsetmek istediğim konu aslında çalışma alanı seçimi. Burada eğitim hayatı sonrası iş hayatına atılmak üzere seçilecek alandan bahsediyorum.
Aslında üniversitede okuyacağımız bir bölüm seçtikten sonra artık ne yapacağımız konusunda bir fikrimizin olması gerekir. En azından biz öyle umarız. Ancak mühendislik bölümlerinde çoğu zaman son sınıfa geldiğimizde bile ne yapacağımız konusunda fikrimiz olmayabilir. Bu biraz üniversite kavramının kendinden biraz da ülke şartlarından kaynaklanıyor sanırım. Bir üçüncü sebep de aslında okuduğumuz bölümlerin geniş bir kapsama sahip olmasından ileri geliyor.
Doktor olmak için hiç motivasyonum olmadı ancak doktorluk eğitimindeki uzmanlaşma patikası ve sistemin işleyişini gerçekten beğeniyorum. Yani 6 senelik temel eğitim sonrası zorlu bir uzmanlık sınavı ile tıbbın belirli bir alanında uzmanlaşma başlıyor. Tabi ki sağlık gibi hayati bir konu olduğu için doktorluktaki ilerleme biraz daha formel olarak ilerliyor.
Mühendisliği düşündüğümüzde yapacağımız stajdan uzmanlaşacağımız alana kadar birçok konu biraz “şans eseri” ilerleyebiliyor. Biraz da bu kararlarda yalnız kalıyoruz.
Kendi mezun olduğum lisans derecesi “elektrik – elektronik mühendisliği” idi. Bu iki isim birbirine yakın gibi duruyor olsa da aslında bambaşka sektörleri ifade ediyor. Hatta sektörden daha geniş “disiplinleri” de ifade ediyor diyebiliriz. Yani ben elektrik – elektronik mühendisiyim demek aslında tam olarak bir mesleği ifade etmiyor. Piyasadaki pozisyonlarda da hiç böyle bir pozisyon gördüğümü hatırlamıyorum.
Elektrik genel olarak belirli bir değer üstündeki gerilim seviyeleriyle ve elektrik enerjisinin üretimi, dağıtımı ile ilgili konuları kapsar iken , elektronik daha düşük akım ve gerilim değerlerinde elektronik bileşenlere dair yapılan tasarım ve ürün geliştirme çalışmalarını kapsıyor. Ama yine de “elektronik mühendisi” dediğimizde tam olarak bir pozisyonu tanımlamış olmayabiliriz. Genelde “donanım tasarımcısı” dediğimiz kişilerin elektronik mühendisliği tabanına sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Elektrik mühendisliği olarak da enerji sistemleri, elektrik proje, enerji dağıtımı, enerji kalitesi gibi konulardan bahsedebiliriz. Bunun yanında elektrik makinaları gibi konular da bu alana giriyor.
Buraya kadar kafaları biraz karıştırmış olabilirim. Ancak gelmek istediğim nokta kısacası şu: Üniversitedeki bölüm isimleri ile piyasadaki pozisyonlar arasında birebir değil bire-çok eşleşme söz konusu.
Elektrik – elektronik mühendisliği mezunu 10 kişi 10 farklı pozisyonda çalışıyor olabilir. Ya da bir mekatronik mühendisi donanım tasarımcısı olarak çalışıyor olabilir. Ben bir elektrik – elektronik mühendisliği lisans mezunu olarak, kontrol ve otomasyon mühendisliğinde yüksek lisans yaptım ve “gömülü yazılım mühendisi” olarak çalışıyorum. Aslında çalıştığım pozisyon ile aldığım eğitimler arasında da doğrudan bir ilişki yok. Yani ne elektrik – elektronik mühendisliği ne de kontrol – otomasyon mühendisliği bölümlerinde yazılım eğitimi verilmiyor (1 ya da 2 dönem verilen temel programlama eğitimini saymazsak).
Çokça aldığım sorulardan birisi “hangi programlama dilini öğreneyim”, “hangi yazılımları kullanmayı öğrenmeliyim”. Bu sorulara da cevap vermekte zorlanıyorum. Çünkü bu soruların tam olarak şöyle sorulmadığı sürece cevap vermek çok zor: “… alanında / .. pozisyonunda çalışmak için hangi programlama dilini öğrenmeliyim ?” Bu sorudaki noktalı kısımlara eğer yazılım geliştirmeye dair bir isim gelmiyorsa programlama dili öğrenmenize gerek bile olmayabilir. Yani elektrik mühendisliği yapacak, elektrik projeleri ile uğraşacak birisinin bir programlama dili öğrenmesi faydalı olmakla beraber o pozisyonda çok da gerekli birşey olmayabilir. Ya da gömülü yazılım geliştirme alanında çalışacak birisinin Autocad yazılımını bilmesine gerek olmayabilir. Dolayısıyla çalışmayı düşüneceğiniz alanı belirlemeden bu soruların net bir cevabı olmayacaktır.
Benim verebileceğim tavsiyelerin de sadece “gömülü yazılım geliştirme” alanında çalışacaklara faydası olacağını söylemek isterim. Dolayısıyla Autocad ya da Photoshop gibi bir yazılımı öğrenmeli miyim” sorusunun bende bir karşılığı yok. Hatta “yazılım geliştirme alanında çalışmak istiyorum, ne yapmalıyım” sorusuna da tam cevap veremiyorum. Çünkü yazılım alanının da altında, web yazılımları, mobil yazılımları, gömülü yazılımlar vs.. gibi farklı alt dallar var. Benim bildiğim C ve C++ gibi programlama dilleri web programlamada pek kullanılmıyor. Veritabanları konusunda uzman bir kişinin gömülü yazılım geliştirmesi zor olabilir. Dolayısıyla spesifik bir alanı belirlemedikten sonra öğrenilecek şeylerin listesine sahip olmak mümkün değil. O alanı belirledikten sonra yine o alanda çalışan kişilerden tavsiye almak daha faydalı olacaktır.
Peki üniversitelerdeki eğitimle gerçek iş hayatı uyuşmuyorsa üniversite eğitimi gereksiz midir? Üniversite eğitimi konusunda ahkam kesecek durumda görmüyorum. Ancak kısaca şunu söyleyebilirim ki iyi bir üniversite eğitiminin verebileceği en büyük beceri öğrenmeyi öğrenme becerisidir. En azından kendi disiplini içerisindeki yeni bir konuyu sahip olduğu temel bilgi ve becerilerle öğrenebilmek becerisi sahip olabileceğimiz en önemli beceri. Çünkü teknolojinin de gelişim hızıyla çalıştığımız “ürünler” sürekli değişmekte. Ancak bu ürünlerin çalışma yapılarının temel mantığı eğitimini aldığımız temel ilkeler dayanıyor. Yani sahip olduğumuz bilgileri sahip olmadığımız becerileri elde etmekte kullanıyoruz. Bu anlamda üniversitenin temel bilgileri vermeye çalıştığını ama becerileri elde etme sorumluluğunun da bizde olduğunu bilmeliyiz. “Yeni mezun” sendromu diyebileceğimiz durumun sebebi de bu becerilere sahip olmadan iş bulmanın zor olması. Yani üniversite ağırlıklı olarak bilgi verirken iş hayatı “beceri” arıyor.
Becerilere sahip olmanın “sihirli bir formülü yok. Sürekli o alanda pratik yapmak dışında benim bildiğim bir yöntem de yok. Yani mobil yazılım geliştirici olmak isteyen birisinin sürekli mobil yazılım projeleri yapması en doğal yol. Bunu yaparken karşılaştığı problemleri çözmek, çözümler araştırmak, yardım almak veya farklı eğitimlere katılmak. Bunların hepsi bu “beceri” geliştirmenin aşamaları. Burada kişiler arasındaki farkı belirleyecek şey bu süreçlerde gösterilecek sabır, azim ve kişisel yatkınlık.
Kısaca özetlemem gerekirse yapılması gereken şey bölümlerden ziyade “meslek ve pozisyonlara odaklanmak, o mesleğin / pozisyonun gerektirdiği bilgi ve becerileri edinmek ve pratik tecrübe kazanmak. Bunlar dışında benim görebildiğim başka bir çare yok.